Dijital Rönesans
Rönensans döneminde yaşamış en bilinen kişilerden birisi de Leonardo Da Vinci.
Rönesans döneminde yaşayan Da Vinci, fizolof, mimar, mühendis, mücid, matematikçi, astronom,anatomist, müzisyen, heykeltraş, botanist, jeolog, kartograf, yazar ve ressam.
67 yıllık hayatına, bugünün tanımı ile 12'den fazla mesleği en iyi şekilde icra etmiş bir insan.
Bu durumu anlamak için, şöyle bir tarih yolculuğuna çıkalım.
Ortaçağ’da derebeylerin baskılarından kaçan insanlar, kasabaları kurdular. O dönemde kaçabilmek için elinde insanların zanaatı olması gerekiyordu. Yani zanaatkarlar kaçabildi.
Bir süre sonra kaynak sıkıntısı çeken derebeyler zayıfladı, buhar makinesi gibi teknolojik gelişmeler, zanaatkarların ürünleri yerini, sanayi devrimi ile fabrikalara bıraktı.
Fabrikalar, tüketim toplumları için ürettikleri ürünleri çok sayıda yapmayı hedeflediler.
Kasabalara kaçan zanaatkarlara, şehir hayatı vaad ederek, sermaye birikimi olan eski derebeyleri de patronları yaparak, onlara üreteceği makineleri verdi ve emeklerini kullanmaya başladı.
Eğitim sistemleri, buna göre özelleşmeyi ve uzmanlaşmaya başladı. Artık Fizik, Matematik gibi temel bilimler, uzmanlaşarak, 19. ve 20. yüzyılın standart fabrikada çalışacak insanların eğitim sistemlerini yarattı.
Eğitim sistemi, insanların kendi inanç sistemlerini ve değer yargılarını yarattı. Bir süre sonra, artık patronları daha zengin, çalışanlar ise, tüm hayatları boyunca çalışarak aldıkları, tek zenginlikleri evlerinde hapis hayati yaşıyorlardı.
Düşünce tarzları onlara kendi hapishanelerini yaratmalarına ve içerisine girerek, yaşamalarına sebep oldu.
Daha fazla tükettikçe daha mutluydular. Artık daha fazla güçten korkuyorlardı ve sindirilmişlerdi. İtaat etmeyi ve güce tapmayı bir kere daha öğrenmişlerdi. Öğrenilmiş çaresizlik hücrelerinin her yanına yayılmıştı.
19. ve 20. yüzyıl eğitim sisteminin yarattığı insanlar, artık daha da çaresizlerdi. Onları tüketime hazırlama ve zamanlarını televizyon ile uyuşturmanın tam zamanıydı.
Ta ki, bilgi devrimi gelene kadar. Artık internet sayesinde, her bilgiyi daha rahat bulabiliyorlar. Beyaz yakalı olarak adlandırdıkları sınıflar, daha katma değerli işler yapmaya başlıyordu.
Derebeyliklerinden ayrılan zanaatkarlar gibi, onlarda sanayi devriminin yapısından ayrılıyor, artık teknokentlere, silikon vadilerine taşınıyordu. Bir anlamda kaçıyorlardı.
Sanayi devriminin patronları için artık şekerli su, araç, beyaz eşya ile daha büyük olamayacaklarını anladıklarında, fonlarını bu yetenekli gençlere ayırmak durumundaydılar. Halbuki onlar değilmiydi mevcut sistemin devam etmesini isteyenler.
Ancak Bill Gates’ler, Steve Jobs’lar, Mark Zukerberg’ler, Larry Page’ler artık yeni Dünya’nın hakimleriydi.
Ancak bir sorun daha vardı. Bu yetenekleri ve startupları nasıl kendileri için çalıştırılacaktı.
Sorunun cevabı çok geçmeden geldi. Sanayi devriminde zanatkarları nasıl işçi yapmışlardı. Onlara makineleri vererek, onların çıktılarını kendileri değerlendirecekti.
Aynı onlar gibi yapıp, artık Amazon Web Services, Google Cloud, Microsoft Azure’u kurmak zorundaydılar ve öyle de yaptılar. Artık startuplar onlar için çalışıyordu.
Dünyanın en zengin insanı ünvanlarına sahip oldular. Jezz Bezos ve Bill Gates.
Ancak onun Çin’deki kopyası da yapılması gerekiyordu ve Jack Ma bunu da yaparak, Çin’in en zengin adamı ünvanını aldı.
Peki eğitim sistemi, ne olacaktı. 19 ve 20. yüzyıl eğitim sistemi ile yetişen insanlar artık yeni çağın dinazorları gibiydi.
Silikon vadisinin içerisini, Hintli, Çinli, İranlı, Pakistanlı, Türk birçok yetenekli genç doldurmuştu ve onlar artık oraların yeni köleleri onlardı.
Çünkü zanaatkar olduklarını, sanatı, felsefeyi unutmuşlardı, özellikle de unutturulmuşlardı.
Bugün eğitim sistemlerimiz, çalışma sistemlerimiz, düşünce sistemlerimiz, bir dijital rönesansın eşiğinde.
Şimdilerde T Tip insan dedikleri, Birşeyin herşeyini, herşeyin bir şeyinin bilen insan yetiştirmeye çalışıyoruz.
Yeterli mi? Düşünce sistemlerini değiştirmeden, bunu yapmak mümkün mü?
Evet bütün konu değişmekten geliyor ve düşünce kalıplarımızda herşeyi uzmanlıklara bırakarak, kendimizi tek iş yapan kutucuklara sığınmış, makamlarda boğulmuş insanlardan değil, farklı şeyleri deneyen, öğrenen, hayat boyu öğrenmeyi seçen, kalıpları ve değer yargılarından arınmış insan yaratmaktan geçiyor.
İşte startup kültürü dedikleri de bu insanları yaratmaya çalışan topluluklar. Tabii ki düzeni değiştirerek, yeni çağın zanatkarları yazılımcılar, artık ortaçağdaki zanatkarları ve sanatkarlarının düşündüğü gibi, değer yaratmaya odaklanmaya çalışıyorlar.
Ahilik teşkilatında, esnaf ve sanatkarlar odalarındaki gibi, yeni çağın bilgi işçileri, girişimcilik adı altında esnaflığı tadıyorlar.
Lenodardo Da Vinci gibi, artık 12 meslekleri var. İşletmelerini ayakta tutmak için, muhasebeci, iş geliştirmeci, pazarlamacı, satıcı, yazılımcı, testçi, müşteri hizmetleri, satınalmaları onların vazgeçilmezleri.
Ancak bunları bir arada tutan kültüre de ihtiyaçları var. Artık onlar akşam organize ettikleri meetuplarında işlerinde daha fazla iş ağları kurmaya, işlerinin felsefesini anlamaya ve değer yaratmaya çalışıyorlar.