Eğitim Sistemi ve Köleleşme

Ferhat Ünlükal
10 min readJul 3, 2022

Değişim öncelikle farkındalık ile başlıyor.

Günümüzde insanoğlu makam, mevki, para ve şöhret ile motive ediliyor.

Sistemin işletilebilmesi için tüketim toplumu yaratılıyor ki, bunlar üzerinden köleleştirilebilmesi sağlanıyor.

İlk olarak zihinlerin ele geçirilmesi gerekiyor ki, bu da eğitim sistemi ile mümkün olabiliyor.

Eğitim sistemi ile teste dayalı eğitim haline dönüştürülerek zihinlerin köleleştirilmesi sağlanmış.

John Dewey 1924 yılında, Türk eğitim sistemi hakkında raporunda ilk bunun temellerini atmış. Bu hipotez 1948 Marshal yardımları ile sürecin hızlandırıldığı yönünde.

Ezel Akay yıllar önce bir sosyal deney yapıyor. Yeni Camii’nin arkasındaki parka gidiyor, orada bulunan herkese “Herkes ayağa kalksın!” talimatı veriyor. Herkes ayağa kalkıyor.

Sonra Eminönü iskelesine gidiyor “Herkes yere çöksün” talimatı veriyor. Herkes çöker.

Sonra Mecidiyköy eski Galatasaray stadına gider. “Herkes ellerini kaldırıp duvara yaslansın” talimatını verir. Herkes emre uyar.

Sonrasında Beyoğlu’na giderler “Herkes sıraya girsin, arama var” talimatı verirler. Yine herkes sıraya girer, iki turist haricinde. Onlarda siz kimsiniz, burada neler oluyor? ilk cesaretini gösterenlerdir.

Teste dayalı eğitim sistemi, itaat etmeyi çok güzel öğretiyor. Sonrasında da güç kullanımı ile itaat edenler, biat eden hale dönüştürüyor. Kapsayıcılık, özgür düşünce ortadan kaldırılarak, biat kültürü yerleştiriliyor.

Kendi başına düşünme, yorumlama imkanı sunmayan bu yapıda insanlar sürekli bazı şeyleri kalıplar halinde ezberlemeye itiliyor. Örnek problem çözme, tekrar yoluyla öğrenme en tipik örneklerinden. Anlaşma, verilen methodu ne kadar çok tekrar ettiğini göster seni başarılı gösterelimdir. Sanayi devriminde, insanı robotlaştırma, robotları eğitmek için şartlandırma işimize yaradı. O zaman robot bilimi bu kadar gelişmediği için insanları bu şekile getirmek, üretim verimliliği, tüketim toplumunu oluşturdu. Bu eğitim sisteminden geçenlere paye olarak diğerlerini yönetmeleri verildi. Bilgi devriminde ise, konu sorgulama ve gerçek öğrenme.

Teste dayalı sistemde, öğrenme tekrardan ibaret olduğu için, bilgi devriminde bu zihin haritası çalışmıyor.

Tebeşir, kalem tahtada sürekli problem çözen öğretmen birçok problemi ödev olarak verip, yeni bir problemle karşılaşma ihtimali kalmayıncaya kadar problemler ezberletilir. Aynı şey akıllı tahta ve tabletlerde de devam ediyor. Farklı bir problem tipi geldiğinde, tekrardan kitlenen, 5 Neden, 5N 1 K’sını sorgulamayan köleleştirilmiş zihinler ile değişimi yönetmeye çalışıyoruz.

Bir takım gerçekler anlatılıyor. Sonra da kendi geliştirdiğimiz a, b, c, d’si belli testler ile öğrenciler test ediliyor. Öğrencilerin yüklenilen bilginin ne kadarını aldıkları değerlendiriliyor, ölçülüyor.

Acaba gerçek hayatta karşılaşılan problemin cevabını bilen bir yazarı ve a, b, c, d seçenekleri mi var. Çoktan seçmeli olarak bunu mu bilmeye çalışıyoruz. Acı gerçek, gerçek hayatta karşılaşılan problemlerin yazarı hayat ve seçenekleri elinizde değil, siz seçenekleri deneyerek, hata yaparak test etmek durumundasınız. Her seçeneği test edebilmek için bedel ödemelisiniz. İşte girişim ve startup zihniyeti de tam olarak burada anlaşılmakta güçlük çekiyor.

Yetiştirilme tarzı “şartlı refleks”. Öğrenci bazen zorlanarak, bazen motive edilerek öğretilmek istenilenleri ezberliyor. Yeni bir problem ortaya çıktığında, yine gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi orada kalıyor.

Tekerleme yoluyla hatırlayarak öğrenme, anahtar sözcüklerin hafızaya kazınması ile onların çağrışımlarıyla bütünün hatırlanması, etiketler ile konuları anlam , benzerlerin öğrenilmesi yoluyla bütünün algılanması, ezberleyerek öğrenme, beynin şartlandırılması ile yapılır. Zihnin fonksiyonları ve anlama bu süreçte çok geride kalır.

Bu eğitimin amacı düşünmeden ve sanal olarak gelen işarete göre reaksiyon gösterme melekesi kazandırmak. Test etmek tabii ki olağandır ancak eğitimin esası haline getirildiğinde, büyük felaket ortaya çıkmakta ve zihinler daha kolay köleleştirilmektedir.

Teste dayalı sistemler, birim zamanda ne kadar çok test çözebildiğini ölçer. Bilimsel düşünce yeteneği, konuların sakin ve emin bir şekilde derinliğine analiz etmek ile kazanılabilir. Soruları en hızlı şekilde çözüm bulmak maharet değildir. Ne kadar uzun zaman ayrılır, dikkat verilirse, o kadar sorunun içgörüsüne ulaşılmış olur. Tabii hiçbir şey yapmayıp, uzun zamanda içgörüsünü göreceğim derseniz başka problemlerinizde oluşur. Derin öğrenme için soru sormak ve soruların derine inmek zorunda kalırsınız.

Tuğla yığınından bina ortaya çıkmazsa, bilgi yığınından da bilimsel düşünce ortaya çıkmaz.

Eğitim sistemimizde, insanların kendi başlarına bir şey öğrenemeyecekleri, kendi başlarına öğrenmeye başlarlarsa, zararlı şeyler öğrenebilecekleri kabülü vardır. Peki bu kabul internet gibi, bilgiye sınırsız erişim olduğu bir noktada devam edebilir mi? Bilgi erişimin mobil telefonlara indiği, üretiminin ve tüketiminin hızlandığı düşünüldüğünde, eğitim sistemleri demode olmuyor mu?

Öğrenim sürecinde öğrencinin öğreneceği, nasıl öğreneceği konusunda tercih ve istek şansı verilmemesi yeni dünyamızda mümkün müdür? Öğrencilerin istedikleri, kendi stil ve profiline uygun ve gerekli bilgi, beceri ve davranışın, birisi tarafından belirlenmesi, mümkün müdür? O yetiştirdiğimiz robotlar yani gençlerimiz nasıl bir geleceği hayal edecekler.

“Onu öyle değil böyle yap” ifadesinin yerini “sen araştır ve en iyisini yap, engelin varsa, önündeki engeli kaldıralım” ifadesi gelmesi gerekmez mi? İçte çevik methodolojiler bunu söylemiyor mu? Çeviklik, mevcut düzenin sorunlarına karşı farklı bir öğrenme, deneyimleme yöntemi sunmuyor mu? Ancak biz kendi öğrendiğimiz kalıplar ile bunu değerlendirdiğimiz için, alışkanlıkları değiştirmemiz, problemleri kabul etmemiz, konfor alanlarından çıkmamız, onlara karşı tedbir almamız güç oluyor. Sonunda hep birlikte çöküyoruz.

Konformist yaklaşımlar, insan odaklılık ve esenliğinin ön planda tutulması gerektiğini söyleyenler, öğrenmeyi, deneyimlemeyi unutmadan bunu savunmaları daha iyi olur. Çünkü öğrenmiyorsa, değişmiyorsa, derinlemesine anlamıyorsa, deneyimlemiyorsa, o zaman kalıpların içerisinde bir insan odaklılık yaratılır ki, bu da gelişimi değil, statükoyu destekler.

İnsanları çözüm üretmeyen, başkalarına bağımlı haline getirmenin en kestirme yolu ezberci eğitim sisteminde sorgulatmamaktır. Bunu eğitim olarak eğip bükerseniz, istenen şekle sokabilirsiniz.

Eğitim sistemlerimiz, birbirlerinin aynı tip insan yetiştiriyor. Tüketim toplumunun ihtiyacını karşılayacak şekilde ürünlerden milyonlarda üretmek için kurulan fabrikalardan farksız. Robotlar ve otomasyon yaygınlaştığında peki ne yapacağız.

Çocukların kendi başlarına çaresine bakmayı öğrenmesi için, onlara hükmetmemek gerektiğini öğütlüyor. Peki kendi yolunu bulmayan bu çocuklara bundan sonra iş hayatında ne yapacağız? Tekrardan emeklemeyi mi öğretmek gerekir.

Eğitim, yüklenen bilgilerin, sınavlarda geri istenmesinden ibarettir. Burada mesaj, “Ne söyleniyorsa onu yap, icat çıkartma, sorma, düşünme ve itaat et” tir.

Eğitim esnasında sürekli bilgi ile yüklenen, nesne konumuna geçirilen öğrenci, bilgiyi üreten ve kullanan özne konumuna çıkamamasını anlamak zor değildir. Sonuç olarak, sürekli ikinci el bilgiye mahküm edilmişiz. Kendisinden orjinal ve yeni bir şey istenilmeyen fabrikadan çıkmış aynı bireyler, hayata atıldığında, orjinal ve yeni bir şey üretme şansı olmayan, yenilikçi olamayan bir kitle yaratmıyor muyuz? Sonra, bu girdiler ile kurumsal inovasyon departmanları kurmamız bir ironi değil midir?

İnsanoğlu’nun en değerli hediyesi öğrenme mekanizması, ilgi ve merak duygusu. Eğitim felsefesi ise, bilginin kullanılması üzerine. Üretilmesi üzerine değil. Test ve sınav odaklı olmak, üretmeyi de ortadan kaldırıyor. Bana ne yapacağımı söyle ben yapayım noktasına çok hızlı kayıyor. Bilgiyi sen üretiyor musun? Oradaki soruları sordun mu? Bunları düşünüp, analiz ettin mi? Bir sonuç çıkarttın mı? Burada olduğu gibi yazdın mı? Nasıl bilgi üretici olmayı bekliyoruz. Konfor alanlarımızdan ahkam keserek mi?

Milyonlarca gencimizin düşünme güçleri, üretkenlikleri adeta ortadan kaldırılmakta. Lütfen buna izin vermeyin. Kaçmak en kolay yöntem, ülkeden, işten, düşünmekten kaçabilirsiniz. Kaçtığınız şeyler mutlaka sizi bulacaktır. Beyin sizde ve nereye giderseniz sizinle gelecek. Düşünce tarzınızı değiştirmeden, kendi cennetinizi yaratamayacaksınız. Hedefleriniz sizi ele alacak, eğitim sisteminde aldığınız ezberci yaklaşımları sizi köleleştirecektir. Lütfen düşmeyin, hayır deyin ve sorgulayın.

Bunu da konfor alanlarınızda yapmayın. Konfor alanlarında, bozucu tüm etkiler ile karşılaşırsınız.

Beyin göcü bu çerçeveden bakıldığında, hiç te süpriz değil. Değişimin bu kadar yüksek olduğu, bilginin erişimin demokratikleştiği bir noktada, başkasının yatırım yaptığını, beyin göcü olarak kullanmak müthiş bir stratejidir. Bu da çok güzel şekilde icra ediliyor.

Açık fikirli olmak, sabit fikirlerden, önyargılardan kurtulmak, fikrini serbestçe ifade etmek, sağlıklı tartışma ve muhakeme kültürü oluşturmak, fikirleri değerlendirmek, sorgulamak, takım kurma ve sinerji oluşturma, birlikte çalışma, paylaşma, dayanışma, sevme, saygı duyma, fikrini sunma gelişebilsin.

İşte psikolojik güven ortamında bilgi işçileri artık bilgileri kullanabilsin, fikir, hayal ve tasarımlarını uygulamaya geçirebilsin. Fikirleri, eyleme ve gerçek hayata dönüştürebilsin.

Ötekileştirmeden kapsayarak, sevgi ile takımlar yoğrulabilsin.

Öğretilenleri sorgulanmadığı, tek doğru eğitim sistemine bağlı kalan toplumların kölelikten kurtulmaları mümkün değil.

Kendi problemlerimizi çözmemiz, teknolojide, bilimde dışarıya bağlı kalmamızı, taklit ve kopya çözümleri ortaya çıkarttı. Çocuklarımızı zihinsel köle haline dönüştürdük.

İnsanın hayvandan farklı yaratan Yüce Rabbimiz, bize bahşettiği en değerli özelliklerimiz, merak, öğrenme gücü, düşünme, sorgulama, bilgi toplama, bilgiyi veriye dönüştürme, veriyi analiz etme, hedeflere göre, strateji ve aksiyonları çıkartmak için gençlerimizi motive etmeliyiz. Söylenmesini beklemeyin ve söylenmeyin. Yenilik için harekete geçin, düşünün, sorgulayın, sevin, öğrenin, yaşayın, deneyimleyin, hata yapın, hatalarınızdan öğrenin. Hayatı siz çizebilirsiniz. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

Meraka, kuşku ve araştırmaya dayalı, kendini keşfeden, üretici, yenilikçi, araştırmacı gençlere ihtiyacımız var. Öğretmenin liderin de, sevgisi, yol göstericiliği ile sadece mentorlük görevi var. Orjinal fikir üretmek ve yenilikçilik ancak bu şekilde olacak. Yoksa birbirimizin aynısı olacağız.

Öğrenme ve öğretme farklıdır. Mevcut eğitim sistemlerimiz, insanların kendi başına bir şey öğrenemeyeceği varsayımı ile kuruldu. Bu mantık size zerk edildi. Her söylenilenin niçin öyle olduğunu, neden yaptığınızı, sorgulayın merak edin. Öğretmek için hizmetkar ve içten liderler olmak durumundayız.

Hepimiz bir davanın adamıyız ve hepimiz daha güzel yarınları birlikte yaratmayı hayal ediyoruz. Sizler için çocuklarımız için.

Nedenini sorgulamayan, merak ve şüphelerinizi bastırılmış, itaat eden, saygılı bir çocuk ideal olarak adlandırılabilir. Ancak siz o ideal çocuklardan olmayın.

“İdeal Çocukları” yaratmak için eğitim sistemimiz, sonrasındaki kurumsal sistemlerimiz çok çalışıyorlar. Bunu anlamak için de biraz da narsizm kavramına bakmak gerekir.

Bu eğitim sistemi, sorgulamayı, merakı ortadan kaldırdığı gibi, bu sistemi iyi şekilde çözmüş narsist insanları da yetiştirir. Eğitim sisteminin buradaki açığı, değer yargılarını bu şekilde ortaya koyduğu için, burada görece pramitin üstünde olduğunu düşünen kişiler, süreci ve kişileri köleleştirmeye çalışırlar. Narsist kişi, köle efendi ilişkisi ister. Eşit şartlarda yatay bir ilişki kurmak istemez. Hiyerarşi o nedenle onlar için önemlidir. Kendi gücünü de buradan aldığını düşünür. Kendisine itaat edilmesini ister. Güç elindeyse, köleleştirerek, gerektiğinde de esir alarak yapar. Aralarında kazan ve kaybet ilişkisi tesis edilir. Ancak dijital dünya sadece kazan kazan ilişkisi ile tesis edilebiliyor.

Narsist insanlar ile karşılaşırsanız, onlara nazik olun ve bütün yanlışlarına haklı olmak şartıyla hayır deyin.

Genellikle özgüven eksikliği ve kişinin yetersiz hissetmesine bağlı ortaya çıkar. Aşırı kendini beğenmek, kibirli olmak, insanları küçük görmek, kendilerini üstün görmek, kendilerinin daha zeki, güzel ve başarılı olduğunu düşünmek temel karakteristikleridir.

Sürekli kendilerini ön plana çıkartırlar. İnsanların takdirini kazanmak, övülmek ve tek ilgi odağı olmak arzularıdır. Sağlıklı ilişki kurmakta zorlanırlar. Yetersizlik hissiyatından dolayı, kendilerini beğenme, insanlara da herkesin kendisini beğendiğini düşündürme eğilimindedirler. Empati yoksunlukları vardır.

Narsizm, Yunan mitolojisinde Narkissos adında bir kişiden gelir. Narkissos bir gün nehirden su içerken, sudaki yansımasını görür ve görüntüsüne aşık olur. Narkissos, yemez içmez bir hale gelir ve günlerini yansımasına bakarak geçirir. Bu şekilde tükenir ve ölür. Bu efsaneden sonra, herhangi bir kişide benmerkezi tavırlar, empati yoksunluğu ve aşırı kendini beğenme gibi karakter özellikleri barındırması narsisizm olarak adlandırılır.

Narsistlerin değişmesini çok beklemeyin. Ya oradan uzaklaşın, uğraşmak isterseniz, eleştirmeyin. Çıkarları değiştiğinde sizi yarı yolda bırakacağını bilin.

Sonuç olarak, teste dayalı eğitim sistemi narsizmi körükleyebilir. Bu da eleştiren, sorgulayan, yenilikçiliği destekleyen bir ortamı ortadan kaldırabilir. Tamamıyla bir paradokstur. Kişi ona ulaşmak istiyordur ancak en büyük engeli kendisidir. Kendinizi kaçtığınız şeye koşarken bulursunuz. Kendi cehenneminizi kendiniz yaratırsınız. Bu nedenle eğitim sistemindeki size öğretilenler ile köleleşmeyin.

Bunu daha iyi yönetebilmek için, anda kalmayı deneyin.

Problemlerinizi ve engellerinizi anlamak için, duygu ile bir süre kalmanızı öneririm.

Yoga, meditasyon ile ilgili çok detaylı incelemede yapabilirsiniz. Google’ın bu konuyu nasıl çözdüğünü aşağıdaki yazımda ele almıştım.

Yaşadıklarınızı derin içgörü ile anlamak için de aşağıdaki yazıya göz atabilirsiniz.

İyileşmek için farkındalığınızı arttırmanız, doğaya, enerjiye, titreşime, ahenge geri dönmeniz gerekir. Doğada akış haline dönüşebilirsiniz.

Eğitim sistemleri ile köleleşen zihinler, narsist insanlar tarafından zihinsel köleliğe ve sonra da katil fareliğe dönüşür.

Mantralar, bedenimizin ve yaşammızın belirli bir alanına şifa, dönüşüm ve öz farkındalık yaratmak için sesler ve titreşimlerdir.

Yaratılıştaki ilk formatta her şey, en rafine seviyede, ses ve titreşimden oluşur. Her ağaç, her çiçek, vücudumuzun her parçasının kendine özgü bir titreşimi vardır. Mutluluk, neşe, bolluk, sevgi, ifadelerimiz bile titreşimlerdir. Olumlu düşünce de, sizi bu noktada yükseltir. Sağlıklı yaşam içinde aşağıdaki yazımı da okumanızı tavsiye ederim.

Sağlıklı, mutlu ve canlı olduğunuzda, bu titreşimler muhteşem bir kozmik senfoni yaratır.

Bir bölgede titreşim bozulursa, uyum bozulur. Bütünlük eksikliğine ve yaşamımızda rahatsızlıklara sebep olur. Şifa, doğru sesi ve titreşimi bilmeye ve onu dengeyi, ahengi ve rahatlığı bir kez daha geri kazanabileceğiniz o alanı yeniden yaratmaktan geçer.

Doğanın kendisi sesler ile doludur. Kuş cıvıltısı, ağaçların arasında esen rüzgar, sahildeki dalgalar, gülen insanlar. Günümüz insanı kendini doğadan ayırdı. Doğada sesleri dinleyerek vakit geçirdiğimizde, fizyolojiniz doğanın ritmi ve akışı ile uyumlu hale gelir.

Dünyada, davul, zil, gong sesi, ilahi, müzik şifa için kullanılmış. Hindistan’ın kadim öğretisi Vedik Geleneği, bunu bir adım daha ileri götürerek, sesin kullanımını binlerce yıl boyunca onu Mantraların Vedik Bilimi olarak formüle etmek için araştırmış ve rafine etmiştir.

Mantralar, etkileri bilinen belirli sesler ve titreşimlerdir. Yüksek sesle veya sessizce tekrarlandığında, fizyolojinizi ve hayatınızın herhangi bir alanında şifa, dönüşüm ve içsel uyanış için arzu edilen etki yaratabilirler.

Meditasyon ile iyileşmek için daha detaylı araştırma yapabilirsiniz.

Biraz günümüz sorunlarının kök nedenlerine inerek, olayı büyük çerçevede çizmeye çalıştım. Uzun ve sıkıcı bir yazı olmuş olabilir.

Sonuç olarak, eğitim sistemlerimiz ile köleleştirilen zihinler, bu sistemlerin oluşturduğu narsist insanlar ve bu insanların insanları köleleştirme çabası ve sonunda da bunun ile ilgili çözüm yöntemlerine değinen bir yazı ortaya çıkmış oldu.

Farkındalığınızı arttırarak, zihinleri köleleştirmeden, sorgulayarak, merak ederek, öğrenerek, dikte edilmesine izin vermeyerek, doğa, sevgi ve aşk ile kucaklaşarak, mükemmel bir dünya yaratma şansına siz sahipsiniz. Tembellik yapmayın doğanın tüm gücünü kullanmaya bakın.

--

--

Ferhat Ünlükal

Fintek sektöründe deneyime sahip bir liderdir. İş dünyasında girişimcilik ve değer yaratma üzerine, bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktadır​.