Güç ve Kötülük
İyi ve kötü bir aradadır. Karşıtı olduğu için iyi de, kötü de vardır. Gece ile gündüz gibidir. Sistemin oluşturduğunun karşıtıdır. Biri yokken, diğeri beklenir.
Umutlar bu şekilde yeşerir. Dengedir esasında.
Zaman zaman topluluklar yozlaştığında, kötülükler sıradanlaşır ve karanlık toplulukların üzerine çöker. Bir gün mutlaka iyilik gelecektir ancak bu süreç içerisinde topluluk helak olabilirler.
Kötülüğün oluşma sebeplerine baktığımızda, temellik ve insanların hırsları, motivasyonları, kötülükleri ortaya çıkartır, hatta topluluklarda kötülük sıradanlaşabilir.
Topluluklarda, adalet duyguları sarsıldığında, artık kimse için yaşam alanı kalmamıştır. Ortamı pisleten katil fareler bile o pis ortamda yaşayamaz duruma gelir. O nedenle, topluluklarda psikolojik güven, yaşanabilir iklim ve kültür oluşturulması hayatidir.
Toplulukların psikolojileri bozulmuşsa ve birileri tarafından özellikle bozuluyorsa, o zaman kötülüklerde sıradan hale gelecektir. Henüz kanıtlanmamış olsa da, kötülük bir psikiyatrik vakadır. Narsizm ile güç zehirlenmesi ile daha da alevlenir.
Kötülük vardır. Yok etmeye çalışmak veya yok saymakta anlamsızdır. Kötülük hakkında yanıtlar vermeye çalışanlarda soyut felsefe üzerinden hareket eder. Bilimin ahlaksal yargılara varması tehlikelidir. Bilimin sınırları ve otoriteye bağlılık, kötülük tanımının yapılmasını zorlaştırır.
Kötü insanları en çok etkileyen şey, güçtür. Güce ve iktidar sahibi olmak, kötüleri daha kötü, kötülüğe eğilili olanları da kötü yapar.
Para, mal, makam, otorite, yetki, zenginlik ile beslenen güç, kötülüğü azdırır ve önlenemez bir zulme vardırır. Kontrolsüz güç, güç değildir. Güç zehirler, mutlak güç mutlaka zehirler. Güç, bu anlamda iyi ve kötüyü pratikte görmemizi imkan tanır. Kötüler, güçsüzken bu denli cüretli olamazlar. Bencil yapıları, güçle birlikte azgınlaşır ve başkalarına otorite kurmayı tek amaç sayarlar. Bu durum takımları ve toplulukları çürütse de, narsist ve güç zehirlenmesi bireyi mutlu eder. Dopamin etkisi gibidir.
Güçsüzken kötülükte çekingen olması, bencil kişini güvene yeterince sahip olmama düşüncesinden gelmektedir. Yeterli güce ulaşır ulaşmaz kötülük yapmaya devam ederler. Kötüyü kötü yaşan şey, kötü işler yaptığını kabul etmemesi ve kötülüğünün ortaya çıkmasına katlanamamasıdır.
İyilik ve kötülüğü anlamak için öncelikle kendinize dürüst olmalısınız. Kendine dürüst olduğunda, o zaman kötülük yaptığını anlayabilirsiniz. Eğer bunu fark etmiyorsak, kendimize karşı dürüst değilizdir. Bu durumda bir kötülüktür.
Kötüler, kötülük yaptıklarını asla kabul etmezler. Kötü insan bunu sürekli yapacaktır. Kötü olması, kötülüğün sürekli hale gelmesi ve kalplerin pislenmesinden kaynaklıdır. İyi olup arada kötü davranışta bulunan kişilere hatalı ve kusurlu diyebiliriz.
İnsanlar acı çekerken, yoksulluk içerisinde, yardım çığlıkları atarken bunlara duyarsız kalmanın iki sebebi vardır. Birincisi, gücü elinde bulunduran kötüler, kendilerinin neden olduğu bu sorunlara kayıtsızdır. Kötülüğün haklı ve doğru olduğundan kuşku duymazlar. Bunun kötülük olduğunu ortaya koyanlara karşı da bencilce savunma mekanizması işletirler.
Henüz güce ulaşmamış ancak ulaştığında bencil olmaya aday diğer bir grup, sürekli olarak onları kötü olmak ile suçlar. Kötülük görmezden gelinir ve kötü olabileceğini kabul etmezler. Güç elde edildikten sonra, kötülük diğerinin bıraktığı yerden devam eder. Ortak özellikleri, kötülüklerin açığa çıkmasından nefret etmeleri ve asla katlanamamalarıdır. Bu topluluklara liderlik etmeyi güçleştirir. Çünkü dinleme ortadan kalkmıştır.
Bu kötülük uzun süreli çürümeyi, işlevsiz ve ayrışmış bir kültürü getirir.
Esasında birbirlerinin ayrılarıdır. Biraz kötülük sizin içerinizde olmadığı zaman onu anlayamazsınız. Grup psikolojidir ve sosyoloji haline dönüşür. Çünkü kendilerini sorgulamaz, hesap vermez olarak kabul eder. Hesap verilmediğinde de şeffaflık ortadan kalkar.
Tek otorite, hakimiyet, insanın aslı ve kaynağı kendisidir. Cemaat, tarikat, siyaset, hiyerarşik yapılarda bunlardan çok miktarda bulunur. Dinci grupların başları, gücü ilahi kaynaktan devşirdiklerine kendilerini ve cemaatlerini ikna ederler, edemediklerinde baskı yaparlar. Kötülüğü bu şekilde sıradanlaştırırlar. Buna karşı olduğunu söyleyen, sözde karşıt ve modern olduğunu söyleyenler, aynı şeyi kendi bahçelerinde yaparlar. Hiyerarşik yapılarda, materyalizmi sermayeyi kutsayarak, diğerlerinin kendilerine itiat etmelerini isterler ve etmeyenlere baskı yaparlar. Bu da materyalist felsefeden gelir.
Ortaçağda, yeni çağda, sanayi devriminde bu güç odakları üzerine yapılar kurulmuş ve bu yapılar üzerinden, derebey, ağa, kral, padişah, patron kaynakları ortaya çıkmış olsa da, bunların hepsi güç zehirlenmesi ile güçlerini kaybetmişlerdir. Kötülüğü sıradanlaştıran, topluluklara baskı yapan iktidarlar bir süre sonra mücadele arkasından tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştür. Kötülüklerin yayılması, insanın düşünce tarzı ve zehirlenmesi ile alakalıdır.
Kötülerin ikinci kusuru kibirdir. Kendilerini herkesten, her şeyden üstün görürler. Dinde, siyasette, ticarette, makam ve mevki gücü ele geçiren kötüler, kendilerinin kusursuz ve üstün insan oldukları savıyla, herkesi günahkar, suçlu ve kusurlu ilan edebilirler. Eleştiri, düşünsel herhangi bir katkıya kapalıdır.
Kötü insanlar yıkıcıdır. Sorun, kötülüğü yanlış şekilde değerlendirmeleridir. İnsanları değil, kendi içlerindeki kötülüğü yok etmeleri gerekir. Devamlı olarak mükemmel görünümlerini tehdit ettiği için hayattan nefret ederler ve yok etmek isterler. Bunu da doğru adına yaparlar.
Bölücüler, dinciler, kusursuz, hak sever, barışçıl, cennetlik ve kurtarıcı vasıflarına bürünerek kusursuz ve ölümsüz olduklarına inanırlar. İnsanları kurtuluşa çağırırlar. Ancak amaç kurtarmak ve iyi yaşam değil, kusurlu gördükleri hayata karşı otoriteye boyun eğdirmektir. Doğayı, insanı, çeşitliliği yok etmek, doğru adına kötülük yapmak, bu yolda yapılan eleştirileri de dinlememektir.
Hayattan, hayatın renklerinden, farklılıklardan nefret ederler. Onlar için kendileri, kendi gibi eğitim aldıkları, kendi gibi davrananları yaşama hakkı olduklarını düşünür ve o hakkı da kendi bahşeder. Diğerlerin varlıklarına tahammül edemez, mobbing yapar, ortadan kaldırmak için elinden geleni yapar. Benzer şekilde kendisi gibi olanların desteği ile gücüne güç, kötülüğüne kötülük katar. Hayatı, insanı savunanlara katlanamaz. Çünkü o doğruluğundan kesinlikle emindir. Kendini ve yaptıklarını kesin doğru ve iyi gördüğünden, eleştiri kabul etmez. Eleştirenleri, güçlendikçe daha şiddetle cezalandırır. Güç zehirlenmesi o kadar kötü bir hale dönüşür ki, artık zehirlendiğini de söyleyemez duruma gelirsin. Bir topluluk bu şekilde helak olur. Bunlar kendinize üst olarak kabul etmeyin.
Kötülük, kendimizden saklanma sürecinin bir parçasıdır. Çünkü, kötülük, suçluluk duygusundan kaçmaktır. Bütün kötüler, bu psikolojik hal içerisinde, kendilerinden ve gerçeklilikten kaçıyorlardır. Onlara hayal bir şey söylediğinizde çocukca mutlu olurlar.
Güçlü olduğunu düşünerek, sorumluluklarını, görevlerini, icra kabiliyetini yitirmiş, ortamda CEO’cuklar türemiş, Co’cuk’lardır esasında.
Kötü insanlar hırslıdır, zaman zaman da çalışkan olabilirler. Saygın bir statüye ulaşmak için bir hedefleri vardır. Onların tahammül edemedikleri tek acı, kendi bilinçlerinin ve kusurlarının farkına varmaktır. Ego ve farkındalık sorunudur.
Farkındalık, öğrenme süreci ile bağlantılıdır. Hata yapma, hatalardan öğrenme, kendine dürüst olma, hatalarını kabul etme sürecidir.
Öncelikle kabul etme ile başlayan süreç değişimi tetikler. Dinler, anlar ve kabul eder, farkındalığın olup, aksiyon alırsan değişimi başlatırsın. Kötülükte, dinleme ve anlama problemleri, veya anlasa da kabul etmeme problemleri oluşabilir. Kabul etse bile aksiyon almaması yine kötülüğü sıradanlaştırır. Ayrışmış ve işlevsiz kültürü oluşturur.
Kötülük, ustalaşmış iki yüzlülüktür. Bu konunun marifet olarak değerlendirmesi daha da büyük bir yanılgıdır.
Ancak buradaki konuların ortaya çıkmaması, algıları yöneterek ve korku iklimi ile oluşturulabileceğinden, politika biat ekseninde katil fareler yetiştirilir.
Güç imparatorluklarının, güce tapan gönüllü askerleridir katil fareler.
Kötüler gerçek kişiliklerini ne kendine ne de başkalarına gösterirler. Hem kendilerinden hem de başkalarından gizlenmek isterler. Kötüler gizli ajandaları vardır ve daima gizli ajandalarını, amaçlarını saklarlar. Şeffaf olamadıkları için topluluk ve ekip olma konusunda da zorlanırlar. İnsanlar onları devekuşu misali tanırlar ancak güçten korktukları için bir şey söyleyemezler.
Kötülüğün yalanı, hem kendini hem de başkasını kandırmak üzerinedir. Bu yüzden suçlu hep başkasıdır ve mutlaka bir günah keçisi bulurlar.
Kötülerin asıl hastalığı acı çektiğini reddetmektir. Kötü insanlar acılarını yansıtma yoluyla başkalarına yükler ve suçluluk duygusundan kaçarlar. Kendileri acı çekmeyebilir, ancak çevresindekileri acı çektirirler. Narsist ve toksit bir ilişki oluşur.
Zaman zaman olaylar narsizm’in doruklarına ulaşır.
Narsist ilişkilerde, kötüler hakimiyeti altına aldıklarını hasta ederler. Kötüler otistiktir. Otizm bencilliğin en üst seviyesidir. Benciller, başka insanların duygu ve düşüncelerini görmezler. Empatileri yoktur.
Ben ben ilişkisi nedeniyle, ben sen ilişkisine kapalıdır. Kötü insanlar istedikleri gibi davranmak ister. Güç sahibi olmak onlar için bir tutkudur. Dolayısıyla güçlü olmak için ellerinden geleni yaparlar. En büyük güç, güçsüz olarak bile insanları yanınıza alıp, onları bir hedefe sürüklemektir. Bu da hizmetkar liderlikten geçer.
Güç sahibi olmak için ellerinden geleni yaparlar ancak iradesiz oldukları için sonları felakettir. Kötülük, otoriteye boyun eğer. Hak, hukuk ve liyakat kötünün bencil tavrına göre ölçülür.
Güç, zulmü meşrulaştırıcı en etkili araçtır. Zorbalık artık sıradan hale gelir. Güç zehirlenmesi tüm bünyeyi sarmıştır. Güçten irade çıkaramaz. Gücü iradesine de egemendir. Onu baskı altına almıştır. Güçlü olmak için her kutsal kullanılır.
Bireysel ve toplumsal değerler, değerlerin dinin ticarileştirilmesi, hamaset yapılması, gücüne güç katmak için araçlardır. Demokrasi, despotluk aracı haline dönüşür. Hukuku, hukuksuzluk için kullanır. Dini ve ahlakı, insanlığa karşı şantaj malzemesi yapar. Cesur değil, cüretkardır.
Fatih Sultan Mehmet “Aklı öldürürsen, Ahlak da ölür. Akıl ve Ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadı’yı satın aldığın gün Adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün: Devlet de ölür”
Şeffaf olmadığından şefkatli değildir. Acımasızdır, kendinden başkasını düşünmez. Hukuk, yasa, etik, ahlak, kanun dinlemez. Hakikatten hoşlanmaz. Gerçeklerden nefret eder. Çünkü çevresindekilere saçtığı nefretin kaynağı, ruhundaki bencilliktir.
Güçten düşerse, iradesiz olduğu ortaya çıkar. Güçten düşünce boyun eğer. Bencilliğini yapamaz duruma gelir.
Kötülük, kötülüğü doğurur. Kendi özünü inkar eder. Karşısına bir düşman oluşturur ve onun üzerinden dünyayı okur. Nefret, kin doludur.
Kötülük, psikiyatrik bir hastalıktır. Hiyerarşik yapılarda, mentorlar ile gerçek dünyada psikiyatrist ile müdahale etmek gerekir. Ahlaki ve felsefi boyutu ihmal edilirse, kültür oluşturmak imkansız hale dönüşür.
Yanlış kurgulanan mantıksal süreç, doğru düşünmeyi öğreten felsefe ile aşılabilir. Bilgide ve görünüşte yanlışlık, bütün kötülüklerin kaynağıdır. Tedavi için tıp kadar felsefe gerekir.
Kötülere karşı bile iyilik ile yaklaşın. Hastalara sevgi ve şefkatle yaklaşmak belki iyileşme sürecine fayda sağlar. Bu fazla fedakarlıkta iyi değildir. Fazla fedakarlık fazla vefasızlık getirir.
Kötüye karşı kötü olmak bizi de kötü yapar. Kendinizi bu ortamda bile pisletmemeye iyi tutmaya çalışın.