Hasta adam
Osmanlı’nın son dönemlerinde, Osmanlı’ya verilen isimdi Hasta Adam. Yükselme devrindeki liderlik bitmiş, Lale devrinde konfor alanlarına girmiş sonrasında da borç ile çevrilen, tamah edilen bir dönem döneme girilmiş ve bu dönemde de, bunu dışarıdan gören devletler ona Hasta Adam demişlerdi. Neye tamah ettiklerine göre, bağımsızlıklarını da yitirirler. Borç alan emir de alır.
Açgözlülük, kumar masasında kaybeden ancak sürekli el attıran kumarbaza dönüştürür. Bugünlerde sosyal medya fenomenleri, bankacıların tamah edenlerin hikayesini duyuyoruz. Geçmişte de Sülin Osman hikayelerini dinlemiştik. Sülin Osman, ben onların tamah etmesi nedeniyle dolandırdım demiştir. Aslında onlar beni dolandırmak isterken, ben onları dolandırdım diye savunma yapmıştır. Fırsatlık, çıkar, açgözlülük ve tamah. Birbiri ardı sıra gelir.
1500'lerde Machavelli’de Sülin Osmanlı’nın felsefesini ortaya koymuş. Çıkarlarını en şeyin üstünde tutmayı, çıkarları doğrultusunda herşeyin mübah olduğunu söylemiştir.
Ondan 300 yıl önce Mevlana, ne olursan ol gel demişti ancak tabii ki dünya iyi ve kötülerin olduğu ve bunun üzerinden denge kurulup, sınavların yaşandığı bir yer. Dolayısıla Machiavelli gibi Mevlana’larda olacak. Onları kutsallaştıracak, şeytanlaştıracaklarda hep olacak.
Çıkarcı kurnazlar, olayları manüple etmek için, kendi ölçülerini koymak isterler. Kendi çıkarlarına göre değişen ölçüler. Temelinde de etik ve ahlakı bir düzlem olmadığında, yargılama, suçlama ve ölçü sorunsalları oluşur. Kendinin cetvelin ile başkasını, başkasının cetveli ile de kendini ölçme.
Bu ölçüler üzerinden, yargılamalar başlar. Suçlamalar sonrasında, engizisyon mahkemesinde yargılanır ve karar çıkarlar doğrultusunda verilir.
1614'de Kilise gücünü kutlanarak ve o günkü inançları çerçevesinde, Kutsal Kitap’ta Yeşu’nun Güneşe hareket etmeme emri vermesine ters düştüğü için, Galileo Roma’da Engizisyon mahkemesi önünde sorguya çekildi. Engizisyon toplandı ve sonunda Galileo’nun teorisinin asılsız ve dine aykırı olduğuna karar verdi.
İnanç sistemleri, yaşam felsefesi, çıkarlar çatışmaların temelini oluşturur. Sağlıklı çatışmalar, birbirlerinin dinlendiği, anlaşıldığı ve ortak bir çaba ile daha iyiye gidildiği zaman faydalıdır. Ancak yüksek seviyede çatışma, çıkarların öncüllenerek, haksızlıkların devam etmesi, güç zehirlenmesi, duymamak duyamamak, tehlikelidir. Yüksek çatışmanın ana temel sorunu, anlaşamamak değildir. Farklı fikirlerin olmaması da değildir. Yüksek çatışmanın ana sorunu, duyulmadığının ve anlaşılmadığının düşünülmesidir.
Bu nedenle, liderlere aktif dinleme ve hizmetkar liderlik önerillir. 2. Dünya savaşı liderlerin duyulmaması nedeniyle kaybedildi. Yazılarımda, Churcill ve Adolf Hitleri bir de dinleme perspektifinden incelemiştim.
Çıkarların öncüllendiği yerde, duyulamıyor ve görülemiyor ise de, o zaman hizmetkar lider zaten mümkün olmaz. Sorunları kendi çıkarları üzerinden okuyanlar, sadece isteklerini sıralarlar ve zaman içerisinde çıkarlarına ve menfaatleri doğrultusunda onları değiştirirler. Bu nedenle takımlar çıkarcı ve Makyavelist liderlerin arkasından gitmezler. Herkes kendi çıkarını öncüller ve ona göre pozisyon alırlar. Hizmetkar liderlikte soru, bu hedefe ulaşmak için önündeki engel nedir, nasıl nasıl yardımcı olayım sorusudur.
Sorun bir zihniyet sorunu olunca, detayları tartışmak çokta anlamlı olmaz. Otoimmün hastalıklar gibidir. Biliyorsunuz, bu hastalıklarda, vücut sağlıklı bir hücresini düşman olarak görüyor ve onun ile savaşmaya başlıyor. Otoimmün hastalıklar oluşuyor. Bunun da temel sebebi, duyulamama, boğazında bir şeylerin tıkanması ve sürekli olarak söylemek istedikleri ancak söylemedikleri kaynaklı oluşan psikolojik durum karşı oluşan hastalıklar. Yüksek çatışma insanları da hastalandırıyor. Ancak bu Makyaavelist felsefedeki hasta adamın, kendini reformcu, yenilikçi olarak görüp, diğerlerini düşman olarak görmesi, yanındakilerin de ılımlı savunucu olarak görmesinden kaynaklanır. Bunun psikolojik çözümlemesi de, ego ile kendini yenilik savaşçısı kimliğine bağlayıp, narsizm’in doruklarında, kendi çıkarlarını ve fikirlerine karşı çıkmayanlara ılımlı savunucu, karşısındakilere de düşman olarak görme arzusundandır.
Güç zehirlidir ve insanoğlu güç ile sınanır. İngiliz Düşünür John Acton, güç zehirler, mutlak güç mutlaka zehirler diyor. Liderlerin mutlaka, duymaları, anlamaları, istişare etmeleri, aktif dinlemeleri, kabullenmeleri gerekir. Bugünün bilgi devriminde, hizmetkar liderlik yapmadan değişimi yönetmek mümkün olmaz. Sanayi devriminin, çıkarcı, güç merkezli liderlikleri bilgi devriminde işlemiyor. Bugün liderlerin %97'si hala güç merkezli ancak bu bir çevik dönüşüm konusu ancak hasta adamın hastalığını görmesi ve kabullenmesi çok zordur. Ego buna izin vermez. Narsizmin doruklarında ise, Hasta adam Osmanlı devletinin son dönemlerinde olduğu gibi borç içerisindedir, kaybettiğini görünce daha da keskinleşerek, bir kumarbaz gibi elini arttırır. Elindeki herşeyi onun üzerine koyar.
Bir zihniyet sorunu olduğu için bu yüksek çatışmayı çözemezsiniz. Bugünün otokratik liderleri, İsrail — Filintin savaşı, Suriye iç savaşının ana temel sebebidir. Yüksek çatışma kitabını burada 3 makale ile özetlemeye çalıştım. Bir tanesi yüksek çatışma diğeri ötekileştirme.
Son olarak, kitabında verdiği çözüm önerilerinden birisi de, yeniden kimliklendirme.
Osmanlı devleti de, hizmetkar lideri Atatürk tarafından kurtarılarak, Türkiye Cumhuriyeti olarak yeniden kimliklendirildi. Hasta olarak yapılan alışkanlıklar bırakılarak, yeni bir düzen kuruldu. Borçlar ödendi. Kalkınma hamlesi başlatıldı. Reformlar yapıldı. Ancak sevgili ahalimiz, tekrardan tamah etmeye çok alışkın olduğu için bu dönem Atatürk’den sonra çok uzun sürmedi. Alışılmamışsa, kabul etmesi zordur.
Yüksek çatışmanın olduğu yerde, duyamama, yüksek çatışma vardır ve yıkım geliyordur.
Güç zehirlenmesi varsa, bu durum bir döngü haline dönüşmüştür. Çatışmalar daha da yükselir. Korku ve Endişe ortamı oluşur. Psikolojik güven ortamı zaten çoktan ortadan kaldırılır.
Bir de kayıplar gözle görülür hale dönüşmüş ise, artık bir kumarbaz edasıyla el arttırılır. Daha da büyük riske girilmesi gerektiği anlatılır. Halbuki neden kaybettiği anlaşılmadan. Kaybedenlere daha çok prim verilir. Bunu yerli ve milli yazımda çok güzel anlaşmışım. Yerli ve Milli dümeniyle ahalimiz yine dolandırılır. Sülin Osman misali.
Aslında kimse aptal ve cahil değildir. Cahil bile kurnazdır. Tolstoy “Cahilde eksik olan akıl değildir, o kurnazdır; eksik olan ahlaktır. Cahil, güçlüdür. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötü insandır.” diyor. Burada susulur. Haksızlıklar karşısında susan da dilsiz şeytandır.
Kumarbaz el arttırır. Eldeki avucunda ne değerli varsa, masaya koyar. Artık bir ponzi oyununa döner. Sonu bellidir ama bir süre devam etmesi gerekiyordur. İşte o süre kimin süresidir dikkat edilmesi gerekir. Ahalimiz tamah ederek, bu süreyi kendi çıkarlarını öncüller. Aslında, tamah eden birbirlerini dolandırmaya çalışan Sülin Osman hikayesidir. Birbirinden uyanık ahalimiz kendi kendini dolandırır. İnsanlığın sorunu, bilgi, zeka, cehat değil. Sorun etik ve ahlak sorunudur.
Parçalayarak yönetilir, ötekileştirilir. Algı oyunları ile ahalimiz birbirine düşürülür. Onlarda bu oyuna düşmeye dünden hazırdır. Çünkü o da çıkarlarını öncüllemiştir.
Mutlu mesut, konfor alanlarında, ahalimiz, hasta adama dönüşür. Yaptıklarına dikkat et, farkındalığın artsın ki, bu ponzi oyununa düşme. Çıkarcıların elinde oyuncak olursun. Çıkarcı kendi çıkarını korurken, başka bir çıkarcının oyuncağıdır. Zihniyet sorunu olduğu için anlaşılmayacağını bilerek, yüksek çatışma yaratacağını bilerek, Makyavelli’nin karşısında Mevlana’yı anlamazsan, batının tek dişi kanmış canavarlığını da yaşayacaksın, yaşatacaksın.
Mevlana’nın söylediği gibi, Gel, gel, ne olursan ol, yine gel, İster kafir, ister mecusi, İster puta tapan ol, yine gel, Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel… Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz… Beri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk? Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik…
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir. Hizmetkar liderlik için son çağrıdır.
Bizon sürülerinin katran çamurundaki, aç kurtları ve diğer hayvanları da telef ettiği gibi, el arttırmak sadece zararı arttıracaktır. Hasta adamı iyileştiremeyecektir. Hastalık bedensel ise iyileşir ancak zihinsel ise çok zordur.
Hz. Ömer’in dediği gibi ‘’Ben haksız ya da yanlış bir iş yaparsam ya da söz söylersem, oradaki biri bunu bildiği halde susarsa o kişiden benden uzak dursun, çünkü onda hayır yoktur. O beni kayıtlı, hatırlatır da ben bu ikaz ve uyarıyı dikkate almazsa, o kişiden yine benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur.’’
Liderler duyun, çıkarcı liderlere, çıkarcı ahalimizde eş ettiğinde, o zaman şeyh uçmaz, mürit uçurur. Kuran’ın Araf süresi 155. ayeti hatırlayın. İçimizden bazı beyinsizlerin yaptığı şeyler yüzünden bizi helâk mı edeceksin? (Helâk etme yâ Rabbî!) Bu, senin imtihânından başka bir şey değildir. Onunla kimi dilersen(küfürlerindeki ısrarları sebebiyle) dalâlete atar, kimi de dilersen (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirirsin. Ahalimize, Allah sabır versin ve Allah ıslah etsin.
Hasta adamın ıslahı ancak ahalimize bağlıdır. Çünkü onlar hak ettikleri şekilde yönetilecekler.
Zaman ve mekanın şahitleriyiz. Hepsi sınavımızdır. Zen üstadının söylediği gibi çok tutunmaya gerek yoktur. Gerçeklik, o dalı bıraktığında gelir. Bir zen hikayesidir.
Farkındalığınızın yüksek olduğu, zen felsefesi ile iyileştiğiniz günler olsun.
Kumarda kaybederseniz, el arttırarak, elinizdeki avcunuzdakileri de kaybetmeyin. Neden olduğuna bakın. Farkındalığınızı arttırın. Çıkarlar, kapitalist ve beyaz yaka sistemlerinde ters kurulmuştur. Bu aradaki açıklıktan yararlanmak isteyebilirsiniz ancak bu size açgözlülük ve güç zehirlenmesi getirir. Gerek yoktur. Onlar onu görmediği için değil, etik ve ahlaki olmadığı için o yola sapmıyordur.
Yenildiğini kabul et. Hatalarını kabul et. O zaman bir sonraki aşamaya geçeceksin. Hatalarını ve aptallığını sev. En zeki, en zengin sen olmak zorunda değilsin.
Çevik yönetim ilkesi de, hata yapma ve hatalarından ders almak değil mi? Makyavelli kısa dönemli yoldaşın olur da, uzun dönem hedefleri Mevlana ile koşulur.
Ponzi oyununun zsonu belli. İhale sende kalmasın isteyebilirsin. Gel ne olursan gel. Sadece sev, öfkeyi, nefreti at, o zaman iyileşeceksin.