İnanç Sistemi

Ferhat Ünlükal
6 min readMar 3, 2022

İnsanın düşünsel hayatı ile ürettiği, kendi inşa ettiği inanç sistemi, kendi eğrilerini doğrularını, vicdanını belirler.

Herkes farklı yollardan geçtiği için inanç sistemleri farklılıklar gösterir. Zorluklar içerisinden geçmiş insanların, hayatın zor olduğunu ile ilgili oluşturdukları inanç sistemi, işlerini de o şekilde yaparak, kendi inanç sistemini doğrulmaya gideceklerdir.

Eğitim sistemleri, kültür ve din, bu inanç sisteminin temellerini oluştururlar ve 19. 20. yüzyılın ekonomik hayatına göre, eğitim sistemleri de şekillenmiştir. Ancak yapay zeka, blockchain ekseninde acaba o inanç sistemlerimiz ve eğitim sistemlerimiz geçerliliğini koruyacak mı?

Güç merkezli oluşturulan hiyerarşik yapılar, tek adamlık rejimleri acaba insanların vicdanlarında yer bulacak mı? Yoksa vicdanlarda birikip, sonrasında isyan olup, sistemler kendi kendilerinin yıkıcıları mı haline geleccek?

Dünya müthiş bir denge. Yaşam sonsuza giderken adil. Kendi inanç sistemlerimiz bize Yüce yaradanın adil olduğunu ve sabır etmemiz gerektiğini söylüyor. Başka bir inanç sisteminde, dünya hayatı çıkarlarını koru, emek arslanın ağzında, sende ne yaparsan yap, etik ve ahlaki olup olmadığına bakmadan onu al ve kendi çıkarını koru diyor.

İşte sonrasında belki iyi ve kötü olarak adlandırdığımız ama referans noktasına ve inanç sistemine göre değişiklik gösteren, herkesin kendi ölçü birimi ile başkasını tartmaya çalıştığı bir dünya.

Kendi metresi ile başkasını, başkasının metresi ile de kendini ölçme.

Metrelerimiz değişik olduğu için bazen birbirimizi anlamakta da zorluk çekiyoruz. Değer verdiğimiz, etiketlediğimiz ve isteklerimiz üzerinden o değerlendirmeleri yapıyoruz.

Güç merkezli tek adam rejimleri de, kendilerinin eleştirilerinin yapılmasına, onların etiketleri dışına çıkılmasını çok istemez. Güç merkezli tek adam kararlarının olduğu noktada, biyat kültürünün gelişmesi çok doğal bir süreçtir.

İnsanlar bencildir ve bireysel çıkarları, takım, toplum çıkarlarının ve kollektif bilincin çok ötesine geçmiştir. Artık kendi çıkarları, kendi ayrıcalıkları, kendi inanç sistemine göre şekillenmiş adaleti de getirmiştir.

Kendisine göre de adalet dağıtmaya başlamıştır. Hem karar veren, hem uygulayan, hem de yargılayan olmuştur. Güçler ayrılığı ortadan kalkmış, tek güç haline gelmiştir. Bunu her seviyede görmeniz mümkündür. Bazen iki insan arasındaki ilişki de, bazen takımların, bazen şirketlerin, bazen ülkelerin bazen de Dünya’nın yönetiminde.

Çok enteresan zamanlardan geçiyoruz ve buna şahit olmak gerçekten hem çok sevindirici, hem de çok üzücü bir durum.

Tarihin her döneminde, farklı farklı şekillerde ve şiddetlerde tezahür etmiş olsa da, insan oğlu kendi inanç sistemleri nedeniyle, birçok insana zulm etmekten hiç bir şekilde geri durmuyor. Kadın-Erkek Cinsiyet eşitsizliğinden, siyah beyaz ırkçılık aynı inanç sistemlerinin ürünü değil mi? Bugün Dünya’nın en büyük problemi eşitsizliği inanç sistemlerimiz yaratıyor.

İnanç sistemlerimiz bizim yaşamımızın değerlerini belirliyor. Kimimiz adaleti, kimimiz değer yaratmayı, kimimiz maddiyatı, kimimiz mevkiyi ön plana koyarak, hayatımızdaki kararları alır noktaya geliyoruz.

Güç merkezli yönetimlerinde insan olduğu düşünüldüğünde, onların inanç sistemleri de adaleti ortadan kaldırdığında, takımlar ve insanlar ortadan kalkıyor. Diğerine zulm etmek, aşağılamak, değersizleştirmek normalize edilebiliyor. Günün sonunda inanç sistemleri buna bir yere kadar izin veriyor ancak bir noktada isyan derinden ve büyüyerek, o inanç sistemini yıkıyor.

Tarihteki birçok ayaklanma, oluşan inanç sistemleri, baskılar ve zulümlerin arkasından çıkıyor ve yeni bir düzen, denge tekrardan ortaya çıkıyor.

Güç ve iktidarda olanlar, bu kısa dönem çıkarları için her şeyi yapabilir duruma çok hızlı gelebiliyorlar. İnsan toplulukları kendi çıkarlarını korumak için katil fareler yetiştirme konusunda çok yeteneklidir. Daha iyi anlamak için, Katil fareler yazımı da okumanızı tavsiye ederim.

Güç merkezli yapılarda, çıkarları ön plana koyarak hareket edecek, kurnazları daha sonra da katil fare adaylarınızı bulmanız çok kolaylaşır. Biyat kültürü geliştiği anda, bir kısmı biyat eder ve yaşar, bir kısmı biyat eder ve yükselmek için katil farelere dönüşür. Bir kısmı da inanç sistemi buna el vermediği için, isyan eder ve direniş başlar.

Kurnazlar ilk aşamada sistemin maşası olurlar. Çıkarları yönünde olduğu için de bu durum iyi gelir. Ancak katil farelere dönüştüğünde, takımlara zarar verirler. Bunu herkes görüyordur. Kimisi ses çıkarmaz, kimisi ise adalet duygusundan seslerini çıkartırlar. Sesleri çıkanların sesleri kesilir, cezalandırılır ve kendi ölçülerine göre adalet dağıtılır. Ancak bu adaletsizlik takımları daha da böler. Çünkü devekuşu misali sadece kafalar kuma gömülmüş, ancak gövde ortadadır. Alttan yapılanların kimse tarafından görülmeyeceği düşünülür ancak gerçeklerin kötü huyu bir gün herkese görünmesidir.

Dolayısıyla, kurnazlıklar katil farelere dönüşebilirler, güç merkezlilik biyat kültürüne dönüşebilir ancak bunların uzun süre devam etmesi mümkün değildir. Güç asıp kesmeye devam ediyor olsa da, bundan korkanlar ona biyat etse de, inanç sistemi limit sonsuza giderken, kimsenin yaşamayacağını, Dünya’nın Sultan Süleyman’a bile kalmadığını söylüyor.

İşte takımlar, vicdanlar ve uzun dönemde dostluklar, arkadaşlıklar, daha uzun zamanda insanlık ve kollektif billinç böyle hareket eder. Kısa dönemli çıkarlar, her zaman uzun dönemli çıkarların önüne geçer. İlkeler, vicdanlar, etik ve ahlaki değerler olduğu sürece yönden sapılmadan gidilebilir. İnanç sistemlerinde bir kere kısa vadeli çıkarlar ön plana çıkıyorsa, o işin duruşu ancak kaynağın ortadan kesilmesine kadar sürer. İnsanoğlu kendi kendine bu sistemde duramaz. Dur diyecek kısa vade de ya bir kuvvet veya daha uzun dönemde de inanç sistemimizde Yüce Rabbimiz vardır. Ancak diğer inanç sisteminde o da yoksa döngü yıkıma kadar devam eder.

Adalet ve vicdan bu noktada en büyük pusuladır. Ancak insanoğludur her zaman pusulası da şaşar. O nedenle insan beşerdir ve şaşardır.

Oluşturduğumuz inanç sistemleri, diğerlerimizden üstün olduğumuz yönleri söyler ve bunlar üzerinden kendimizi üstün görerek, kendimizdeki olanlar ile kendimizi değerini arttırmaya çalışırız. Bazen diploma, bazen mevki, bazen maddiyat, bazen lüks olur. Hepsi statü göstergesi kabul edilir.

Ancak bir bakarsınız ki, en cahilin sana o dersi verir. Yüce Rabbim onu onun ile görevlendirmiştir ve dersi ondan aldığına inanamazsın. Kabul bile edemezsin ama dersi o değil, Yüce rabbin göndermiştir. Hepimiz birbirimizin sunavı haline geliriz.

Güç merkezli, biyat kültürü, ayrıştırmayı, hiyerarşiyi, açıklıklar oluşturarak yönetmeyi sever ancak vicdanlar bir süre sonra buna izin vermeyeceği için maske düşer. Bu süreçte biyat etmeyenler o yapılarda yaşayamaz ancak süreç kendi sonunu hazırlar.

İnsan hakkının kaldığı hiç bir sistemin, vicdanlarda yaşama şansı bulunmaz. O nedenle yöneticilerin adil olması birincil kuraldır ve güç merkezlilik adaleti orta ve uzun dönemde ortadan kaldıran en büyük etmendir.

Limit sonsuza giderken, Dünya hiçbirimize ait değil. Gerçek mülk sahibinin yerini almaya çalışanlar, kendi çıkarlarına düşerek, sınavlarını verirler. Kimi zaman eksilterek, kimi zaman arttırarak verilen sınavın parçasıdırlar ancak büyük resim her zaman algılanamaz. İşte o durumda bizi gaflete düşürme, Yüce rabbim.

Sonuç olarak, el emin, güvenilir olmak, adaletli olmak, inanç sistemlerin zulm yaratmaması hepimizin bakması gereken büyük resimdir.

Güç merkezlilik, tek adam rejimleri, insanları da bozar. Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar diyor üstad.

O nedenle batı ilkesel olarak, düşünce özgürlüğünü, eleştiriyel düşünceyi ön plana koyar ki, bunlar konuşulabilsin ve daha iyi bir Dünya’yı hep birlikte yaratalım.

İnanç sistemlerimiz bir anda hayatımız haline dönüşür. O nedenle de, sömüren, sömürülen ortaya çıkıyor. Takım, millet olabilmek bu değerler üzerinden yükseliyor veya takımlar bu nedenler ile batıyor.

Doğru birey ve takım olabilmek ile başlıyor. Sonrasında şirket olmak, millet olmak, ülke olmak, dünya insanı olabilmek ile devam ediyor.

Adalet ve vicdanlarda yaşıyor herşey ve uzun dönemde limit sonsuza gittiğinde, her şey dengeye oturuyor. Belki kendi hayatında bile göremediğini, birkaç hayat sonra görebileceksin. Mum olup eriyoruz, çocuklarımız ve gelecek yarınlarımız için.

Adalet nefes gibidir. Mutlaka bir gün herkese lazım olur. O nedenle güçlü olduğunuz zaman bile adaleti, hakkı elden bırakmamak gerekir.

Adalet sarsıldığında, takımlarınız ölmeye mahkum olur. Tek adam rejimleri, biyat kültürünü, biyat kültürü de kurnazlarınızı ortaya çıkartır ancak insanların yaşamayacağı bir ortam olduğu için, onlarda katil farelere dönüşürler. Zulm gelir, insanlar kaçar. Bunun altında da ezilirsiniz.

Duyulmaz, görülmez, ancak devekuşu misalidir. Her şey ap açık gözüküyordur, görülmediği zannedilerek devam edilir, insanlar biyat kültüründen ses çıkartmazlar ancak vicdanlar buna izin vermez ve her şekilde insanlar uzaklaşırlar. İnsanların tek bir hayatı olduğunu unutmayın.

Limit sonsuza giderken, mutlaka adalet yerini bulur. Sadece ayak seslerini, desenleri izleyin. Bir an önce inanç sistemlerinizi kontrol edin. Değişmek istemezseniz, zaten konu bellidir.

Hırsın ikinci seviyeden integralini görmek için kahin olmak gerekmez. Birinci türevini alıp, olayları soyutladığında açıklıkla nereye gittiği tüm netliği ile ortadadır.

Takımlar ve insanlar analitik olarak ta bunu görüp, duygusal olarak bunu da sezebilirler. Dünya, Sultan Süleyman’a kalmamış ve bize de kalmayacak. Dünyada herkes kendi karakterini ve kendi ortamındaki kredibilitesini kendi yaratır.

--

--

Ferhat Ünlükal

Fintek sektöründe deneyime sahip bir liderdir. İş dünyasında girişimcilik ve değer yaratma üzerine, bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktadır​.