Müşteri Odaklılık
--
İnsana hizmet ve insanın bir problemini çözmek, onun bunun için ödeme yapması, bugünün kapitalist işletmelerinin gelir kapısı anlamına geliyor.
Bir diğer değiş ile halka hizmet hakka hizmeti getiriyor. İnsanlığa hizmet etmek için bir amaç belirlemek, daha uzun soluklu koşu için, insanların ve ekiplerin kalplerini titretiyor.
Kıblenizi müşteriye doğru çevirin. Eğer kıbleniz müşteriye doğru değil, hiyerarşiye doğru çevirirseniz, değer yerine politika ve kendi çıkarlarınız için dedikodu üretirsiniz.
Girişimcilikte de, kıblesini müşteri yapanlar, işlerini ölçeklendirebiliyor. Bir değer yarattıkları için, insanlar kendi yarattıkları değerden bir kısmını onlar ile paylaşıyor.
İnsana değer yaratan teknolojilerde de, değeri ölçekleyebilmek daha kolay ancak bu değişimi iyi şekilde anlamak ve onları en hızlı şekilde uygulayıp, ölçeklemek için hata yapmak, hatalarından öğrenmek gerekiyor.
Çok sayıda hata yapabilmek, ancak yalın ve çevik organizasyonların otonomi verildiğinde oluşturabileceği bir çevrim.
Ekiplerin, kendi çıkarlarını öncüllemesi, kollektif bilince ulaşamaması, kendi çıkarlarını ön plana koyan politikacılar ise, farklılıkları yaratacak olan kültürü baltalar.
Riyakarlıklar, pragmatizm olarak açıklanmaya başlar.
Korkular insanları yönetir ve içgüdüsel olarak, kendi alanlarına işeyerek ve o alanlar yaklaşanlara da havlarlar.
Politika, dedikodu, fitnenin habercisidir. Fitne etimolojik olarak, içinde altın madeni olan taşın, ezilip, eritilerek, onun içindeki altını cürufundan ayrılması işlemine denir.
Yakıcı ateşle yapılan zor bir işlem, fitnenin yakıp, eriteceği zor bir imtihanı ifade eder.
Hepimiz bir imtihandayız.
Artık kalpler kirlenmiş ise, intikam ateşi onu kavurur. Tarihe baktığınızda bir çok olay ile karşı karşıya kalırsınız. İnsanoğlu’dur ve farkındalığı ortadan kalktığında, onun temel duygusudur.
Kalpler kitlendi mi gözler açık gerçeklikleri görmez olur. Alenen insanlık ayaklar altına düşer.
Bu durumda krizlerde daha da derin hale gelir. Politikacılar, deve kuşu gibi başını kuma gömerek, yanlı ve yanlış yorumları ile ortamı manüple etmeye devam etmek isterler.
Ortam Turnosol kağıdı gibi olmuştur. Herkes çıplaktır ancak hepsi giyinmiş numarası yapar. Kral çıplak diyemezler.
Kim asit, kim baz hepsi bellidir. Hepsinin rengi bellidir.
Nefret, intikam duyguları ile birleşmiş, kin ile yanıp tutuşan, farklılıklara karşı taviz vermeyen, kendisi gibi olmayanların ölmesini isteyen, herkesin yanlış olduğunu bilip, hiçbirin itiraz edemediği bir ortam.
Hepsi aynı kayığa bilmiş ve herkes birbirinin küreklerini çekiyordur.
İşte değişim zamanıdır. Dekorlar yıkılmış, maskeler düşmüştür.
Heybetli gözükenler, kartondan çıkar. İtsen yıkılacaktır.
Ama tarihte ilk değildir. 150 yıl önceki Namık Kemal hikayesidir.
Hürriyet, hak, hukuk, adalet, kanun üstüne düşünülmüş ancak dönemin algı yönetim ile insanların kafaları bulandırılmıştır. Devleti, padişah için değil, millet için olduğunu anlamayanlar, bugün de organizasyonlar, yöneticiler için değil, çalışanlar için olduğunu anlamayacaktır. Temel duygudur anlaşılamayacaktır.
Padişahın yakalaları olduğu için sarayda barındılar, padişah olmazsa saray olmaz diyenler, hala çıkacaktır.
Kendi değerlerini, değerini savunmak zordur. O nedenledir biat kültürü. Kendi içerisinde dilemmadır. Kaçtıkları şeye doğru hızla koşarlar.
Şeyh uçmaz, müritleri uçurur. Güç zehirlenmesine uğrayanların sonudur.
Pusulanız, müşteriniz, pusulanız insan, pusulanız halk ve hak olsun.