Mete Gazoz
Mete, Olimpiyat oyunlarında okçuluk branşında altın madalyayı alarak hepimizi gururlandırdı. Mete ismini de ayrıca çok severim. Çünkü kardeşimin de ismi. Büyüklerimin oturduğu sokağında ismiydi.
Mete bu sonuca ulaşasıya kadar, Mete’nin ismini çoğumuz bilmiyordu. Mete’nin başarısı bir sonuç değil, bir süreçti. Bu süreç hala devam ediyor.
Mete bu sürece ulaşırken, tabii ki öncelikle yol göstericisi babası Metin Gazoz’un eski milli okçu olması, annesi Meral Gazoz’un İstanbul Okçuluk Kulübü başkanı olmasının büyük önemi var.
Hayatın ilk dönemlerinde şekil veren, ebeveynler ve öğretmenlerin büyük katkısı oluyor. Fatih Sultan Mehmed’i nasıl Akşemseddin’i okumadan anlamayamaz isek, her başarının arkasındaki öğretmenleri, liderleri yadırgayamayız.
İlk yol gösterme kadar, farklı yetkinliklerinde elde edilmesi tamamlanmanın en önemli işaretlerinden. Osmanlı’da padişahlara bir zanaat, bir de sanat eğitimi yapılırmış.
Başarı farklı branşlarda yeteneklerin geliştirilmesi ile de oluyor. Mete’de yüzme, basketbol, resim ve piyano kursları alıyor.
Okçulukta doğru duruşun, kuvvetin geriye doğru kullanabilmesi için, Mete’nin sırt kaslarının gelişmesi için yüzme kursuna gönderiyor.
El koordinasyonunun gelişimi için basketbol kursuna, bakmak ve görmenin farkını ayırabilmesi için resim derslerine gidiyor.
Beynin hem sağ hem de sol bölgesini aynı anda geliştirmek için piyano kursuna gidiyor.
Tabii ki bunu bilinçli bir koç ile yapıyor. Kocunun babası olması da, emeğin sevgi ile yoğrulmasını kolaylaştırıyor.
Bilge olduğunda, o kişi bir başkasının çocuğu olduğunda da emek ve sevgi birleşebiliyor. O yüzden bilge öğretmenler ve bilge liderlerin hayatımızı değiştirme olasılıkları vardır.
Mete hiçbir şey yapmadı mı diyeceksiniz? Sabır ile azimle çalışmak ise, Mete’nin özünden geliyor.
Başarıya giden süreç dikkat ve odaklanma ile geliyor.
1920'lerde Eugen Herrigel adında bir Alman Professör Japonya’ya taşınıyor. Mete’nin olimpiyat madalyasını aldığı ülkeye tam 101 yıl öncesinde gidiyor. Tokyo’ya birkaç saat mesafede, kuzeydoğu da Sendai şehrinde bir üniversitede felsefe öğretmeye başlıyor.
Japon kültürünü anlamak için, Japon okçuluk ve dönüş sanatı Kyudo eğitimine başlıyor. Mete’nin de Tokyo’da okçuluk alanında altın madalya kazanması bu anlamda çok önemlidir.
Awa Kenzo adında efsanevi bir okçu, Herrigel’e Kyudo sanatını öğretiyor. Kenzo, spora başlayanların gerçek bir hedefe ateş etmeden önce, okçuluğun temellerine hakim olmalarını düşünüyordu.
Eğitimin ilk dört yılında, Herigel’in 7 metre uzaklıktaki bir saman rulosuna ateş etmesi istendi. Tabii ki Herrigel sonuç odaklı olarak, bu yavaş tempodan şikayet etti.
Öğretmeni, “Hedefe giden yol ölçülemez! Haftalar, aylar, yıllar ne kadar önemli?” cevabını verdi.
Herrigel’e uzak hedefe nişan almasına izin verildiğinde, iyi bir performans gösteremedi. Cesareti kırıldı.
Sonucu belirleyen şey, göreve nasıl yaklaştığındı üstada göre. Bu Herrigel’de hayal kırıklığı yarattı ve bu söylediklerine göre görevi gözlerini bağlayarakta yapabilmesi gerektiğini iletti.
Bunu denemek için gece karanlığında ok atmaya başadılar. Konu William Tell hikayesine dönüşüyordu. Gözleri kapalı olmasa da, şimdi hedef karanlıktaydı.
Okçuluk ustası normal rutininde, atış duruşuna yerleşti, yay ipini sıkıca çekti ve karanlığa bıraktı. Hedefe çarptığını ancak sesinden anlayabiliyordu.
Herrigel hedef standın üzerindeki ışığı açtığımda, ilk okun siyahın ortamına tam olarak yerleştirildiğini, ikinci okul ise, ilkinin arkasını parçaladığını ve yanına gömüldüğünü keşfetti.
Büyük okçuluk ustaları genellikle her şeyin hedeflendiğini öğretir. Ayaklarınızı nereye koyduğunuz, yayı nasıl tuttuğunuz, okun serbest bırakılması sırasında nasıl nefes aldığınız, hepsi nihai sonucu belirler.
Üstad Kenzo, doğru bir atışa yol açan sürece dikkat etti. Dış hedefi görmeden bile tam bir dizi iç hareketi çoğaltabildi. Amaç ile ilgili olarak, beden ve zihnin bu tam farkındalık hali Zanshin olarak bilinir.
Zanshin, Japon dövüş sanatında, rahat bir uyanıklık durumunu anlatabilmek için kullanılan bir kelimedir. Tam tercübe anlamı “geri kalanı olmayan zihin” anlamına gelir.
Başka bir deyişle, zihin tamamen eyleme ve eldeki göreve odaklanır. Zanshin, kendini zorlamadan, bedeninizi, zihninizi ve çevrenizi sürekli fark etme halidir. Bu zahmetsiz bir uyanıklık durumudur.
Üstadlar, bilgeler, öğretmenler, koçlar sizi bu uyanıklık halinde tutmak için, doğru soruları sorarlar. Endişe etmeyin, korkmayın, bu zahmetsiz bir uyanıklıktır. Korktuğunda ve ürktüğünde, güvensiz hissettiğinde Zanshin’den uzaklaşırsın.
Pratikte Zanshin’in daha derin anlamı vardır. Zanshin, canlı hayatını bilerek, doğru hareketler ile, isteklerinin de sana gelmesini de sağlamaktır. Çalışıp, tevekkül etmek gibidir.
Bir Japon atasözü “Savaşı kazandıktan sonra kaskınızı sıkın” der.
Kazandığınızda savaş bitmez. Savaş sadece tembelleştiğinizde, bağlılık duygunuzu kaybettiğinizde ve dikkat etmeyi bıraktığınızda sona erer. Bu da Zanshin felsefesindeki hedefe ulaşıp ulaşmadığına bakmaksızın uyanıklıkla yaşama eylemidir. Yazılarını yazma sebebindir.
Bir kitap ve makaleyi yazdığında savaş bitmez. Kendinizi bitniş bir ürün olarak gördüğünüzde, zanaatınızı geliştirmeye devam etmek için gereken uyanıklık halini kaybettiğinizde sona erer. O nedenle hayatı bırakma. Her zaman mücadeleye devam et. Eğer sürecin doğru ise, o hedef sana gelecek.
İyi bir hareket yaptığınızdan savaş bitmiyor. Konsantrasyon ve atlama egzersizi bıraktığınızda, persfektifi, coşkuyu ve eğitimi bıraktığınızda kaybedersiniz.
Girişimci iseniz, büyük bir satış yaptığınızda savaş bitmiyor. Kendinizi beğendiğinizde, egonuz patladığında savaş biter.
Gelişmenin düşmanı ne başarısızlık ne de başarıdır. Gelişmenin düşmanı, can sıkıntısı, yorgunluk ve konsantrasyon eksikliğidir. Sürece bağlılık eksikliğidir. Çünkü süreç her şeydir. Süreç sizin hayatınızdır.
Kenneth Kushner, Bir Ok, Bir Hayat kitabında “Tüm faaliyetlere ve durumlara aynı samimiyetle, aynı yoğunlukta ve elinde ok ve yay ile sahip olduğu aynı farkındalıkla yaklaşılmalıdır.” diyor.
Sonuçlara takıntılı bir dünyada yaşıyoruz. Herrigel gibi, okun hedefe çarpıp çarpmadığına çok fazla vurgu yapma eğilimimiz var.
Bununla birlikte, bu yoğunluğu, odağı ve samimiyeti sürece koyarsak — ayaklarımızı nereye koyduğumuzu, yayı nasıl tuttuğumuzu, okun serbest bırakılması sırasında nasıl nefes aldığımızı — o zaman bullseye vurmak sadece bir yan etkidir.
Önemli olan hedefi vurma konusunda endişelenmemek.
Mesele, işi yapmanın sıkıntısına aşık olmak ve sürecin her bir parçasını kucaklamaktır. Asıl mesele, zanshin’in o anını, tam farkındalık ve odaklanma anını almak ve onu hayatın her yerinde yanınızda taşımaktır.
Önemli olan hedef değil. Önemli olan bitiş çizgisi değil. Önemli olan hedefe nasıl yaklaştığımızdır. Zanshin.
Mete bizim gururumuz oldu. Ancak hiçbirimiz için savaş bitmediği gibi, Mete içinde savaş bitmedi. Biz sonuçlar üzerinden okuyarak, Mete’yi daha iyi tanıdık ama onun bize verdiği liderlik dersi, belki ülkeyi daha büyük liglerde oynatabilecek, birçok Mete’leri ortaya çıkartabilecek.