Odaklanma
Günümüzün modern dünyasının en büyük problemlerinden birisi odaklanma.
O kadar çok bilgiye maruz kalıyoruz ki, herşeyi yapabilecek süpermenler gibi hissediyoruz.
T tip insan olmayı öğretiyorlar. T tip insan bir şeyin herşeyini, her şeyin bir şeyini bilmeyi hedefliyor.
Odaklanma problemi yaşayan insan her şeyin bir şeylerini öğrenmeye çalışıyor. Bu zevkten zevke koşmasını ve değer üretmesini zorlaştırıyor.
Odaklanma deyince, büyüdüğüm şehir Eskişehir’deki Kebapçı Hüsmen amca, Tatlıdil köftecisi gelir.
Ne yenilecek ise, gidilecek yerin ona göre seçildiği bir Dünya. Hüsmen amcaya gittiğinizde, menü yoktur, soru bir mi bir buçuk mu olur? Kebabın en iyisini de orada yersiniz.
Günümüz dünyası daha global ve herkesin herşeyi okuduğu bir Dünya.
Plazada yaşanan, dünya mutfaklarında yenilen yemekler ile süslü bir Dünya.
Böyle yaşadığınızda modern, vizyoner olduğunuzu düşünen bir Dünya.
Kendi egosu ile bunları yapmayanı etiketleyip, bunlar üzerinden okunan bir Dünya yaratma çabası.
Amazon’u okuduğunda, tüm hayat hikayesini, müşteri davranışını ve toplumların kültürlerini okumadığında, onun hikayesini kendi hikayen haline dönüştürme çabasına girersin.
Otantik olanı, müşteri odaklılığı unutabilirsin. Otantik sözlükte, belge değerinde olan, gerçeğe dayanan, gerçek olan, aslına uygun, özgün olarak geçiyor.
İşte bazen, oradaki gerçeklikleri unutup, plazalarımızın denize bakan pencerelerinden, lüks ofislerimizden, Wall Street Journal okuyup, Starbucks kahvemizi yudumlarken, varsayımlar ile dolu fizibilitelerimiz ile, hayatın gerçekliğinden uzak işlerimizi geliştiriyoruz.
Çünkü içeriye değil, pakete önem verdiğimizde, müşterinin neyi istediğinden çok, varsayımlarımız, egolarımız herşeyin önüne geçiyor.
Kültürler arasındaki farklılıkları, onları anlamak için antropoloji, psikoloji, sosyoloji bilenler ile çalışmak gerektiğini, anlamanın o müşteriyi dinlemek olduğunu unutuyoruz.
Kebapçı Hüsmen Amca’ya artık sen sushi ve pizza’da yapacaksın. Kendini geliştirmelisin diyoruz.
Kebapçı Hüsmen Usta’nın kebabının tadını bulamadığın, ancak hem pizza, hem fajita, hem de sushi sipariş edebildiğimiz Dünya mutfağı restaurantlarımızda hepsinin vasatını yemeğe alıştık.
Varsayımlarımız ile belediye başkanını ağırlamak için dükkanını açan esnafı çorbacıya gönderiyoruz. Duyguyu anlamadığımız için, işi yönetemiyoruz.
Bağlamı unutup, taklide başlıyoruz. Hijyen konseptini vurgulamak isteyen restaurantlar açık mutfak deneyimi yaşattığı için, onu plazalarımızda yanlış anlayarak, ihtiyaçlarını dinlemeyerek, taklitlerini yapıyoruz ama Kebapçı Hüsmen amcanın sushi’sine benziyor yapılanlar.
Öylede olunca vizyoner vasatlıt ortaya çıkıyor. Çok büyük vizyona sahip, aksiyonu plazalarda alan topluluklar, müşteri odağını kaybetmiş, değer üretmeyen işler, varsayarak yapılan mükemmel gözüken fizibiliteler. Fikrine aşık olunan, ürün ve hizmetler.
Hem esnaf çocuğu, hem profesyonel olarak çalıştığım için, bu farkı Harvard Business School’dan Clayton Christensen’ın dili ile de anlatmak isterim. İşlerin her birinin kar formülleri- iş modelleri, süreçleri ve kaynakları birbirinden farklıdır.
Maymun iştahlı olarak her şeye saldırmak, sizi sadece maymun yapar. Teoman, Zamparanın ölümü albümünde “Çok kadın hiç kadındır” diyor.
Ben de son noktayı “Çok iş, hiç iştir” diye tespit edeyim.