Pandemi ve Sessiz İstifa
Yükselen enflasyon, alım gücünün düşmesi, umutların azalması, geleceğe ilişkin kaygıları arttırıyor.
Geleceğimiz olan gençler, bu umutsuzluk içerisinde, hayallerini yurtdışında aramaya başlıyor veya ev genci oluyor.
Gençler, hayatın ıskalandığına dair bir inançları var. Aynı durum her krizde ortaya çıkmış olsa da, bu küresel kriz ve değerlerin de sorgulanması, daha büyük değişimin habercisi.
Hayatlarının en mutlu ve dolu dolu yaşaması gereken zamanlarda bu gelecek kaygıları ciddi olarak iş gücü verimsizliklerine yol açıyor. Yaratıcı düşünce biraz daha geri planda kalıyor. Psikolojik olarak güvende hissetmeleri güçleşiyor.
Bunun karşısında da, pozisyonunu kaybetmemeye çalışan beyaz yakada umutsuzluğun bir diğer tarafında. Gelecek kaygılarını büyüyerek, katma değer yaratma olasılıkları azalıyor.
Gençler geleceğe dair umutları, deneyim kazanma şanslarını, birikimlerini kısıtlıyor. Bu baskı bir süre sonra hayatlarını küçültmelerini ve mutsuzluklarının artmasına sebep oluyor. Dünya’yı küçültmek bir felsefe olarak değil, bir zorunluluk haline dönüşüyor. Bu kısa dönemde, mutsuzlukları arttırırken, belki de uzun dönemde, bir patlama ve değişiminde habercisi. Çünkü bu tür dönemlerde, yeni bir dünya yaratma zorunluluğu oluşuyor. GIG ekonominin de bu şekilde patlaması ve yeni iş yapış tarzlarına, yeni iş modellerine geçişinde ilk adımları olabilir.
Gençler, her gün aynı şeylere maruz kalarak, hayattan zevk almaları azalıyor. Arafta kalmış bir gençlik.
Organizasyonlara bağlılık azalıyor, daha fazlasını yapmak konusunda istek azlığı ve yurtdışına kaçış eğilimi yükseliyor. Çünkü aidiyet hissedemiyorlar.
Köklerini derinlere kadar indiremiyorlar. Liderlerinde bu gençlere yardım etmeleri ve onların bu topraklarda kök salmaları ve değer yaratmalarını destekleri gerekiyor. Ekonomi ötesinde, konu sosyo kültürel nedenlere taşınmış durumunda. Kültürün yozlaşması, kontrolsüz göçmen politikaları, bu süreci daha da hızlandırıyor.
Kendilerini değerli hissetmek, samimiyet ve anlam arıyorlar. Hiyerarşik yapılar, kendi geleceğinden kaygılı yöneticiler, değerli oldukları hissini vermekte zorlanıyor.
Hayal kırıklıkları ve bunların tekrarlanmasından korkan insanlar, gerçekliği yaşayamayan, politize olmuş gerçeklikten uzak, egolar ile bezenmiş bir ortamdan dolayı pasif agresif tepkiler gösteriyor.
Konfor alanında hareket edildiği için de gerçeklik ötesinde duygularını gösteremiyor. Bu durum sessiz istifayı ortaya çıkardı.
İş hayatını odak noktası olması fikrine karşı çıkıyorlar. Pandemi ile birlikte kendilerinin, ailelerinin önemli olduğunu da gördüler. Kendilerini işe vermekten ve uzun saatler çalışma koşullarını da reddediyorlar. Beklentileri sağlayacak şekilde işlerine efor veriyorlar. Belki de Sanayi devrimi ve X kuşağının beklentileri bunun ile uyumsuz. Bu uyumsuzluk onların da doğru olduğu anlamına da gelmiyor.
Bu çalışanların isteksizliği ötesinde, yöneticilerin çalışanlara sağladığı ortam ve değerli hissettirmesi ile alakalı.
Endişeler, kaygılar ve istenen sonuçlar arasındaki denge. Çalışma ortamı, vizyon, değerler, kültür, liderler ne kadar insanları motive ediyor. Onlar kendi çıkarlarını mı ön plana çıkararak karar veriyor yoksa gelecekteki gençlerin durumlarına göre, onları düşünerek, onları değer vererek mi hareket ediyor.
Bunlar görünmüyor gibi gözükse de, en çok gençler tarafından takip ediliyor. Artık onlara yöneticilik yapmak yerine onlara liderlik etmek durumundayız. Onların kalplerini, vizyonlarını, aşklarını, tutkularını anlamak için 3 seviye empatik dinlemeli, daha ötesi 4. seviye dinleme yaparak, onların hayallerine ulaşmalarını, umutlarını yeşertmeleri için onlara alan açmalıyız.
İnsanı, değeri umutsamaz yöneticiler, sessiz istifayı daha fazla tetikleyeceklerdir.
Etkili liderler ise, sessiz istifa sayısını azaltacaklardır. Artık sosyal medya çağındayız ve insanlar her şeyi yazıyor ve konuşuyor. Kimseyi susturmaya çalışmayın sadece dinleyin.
Özellikle yöneticilerin artan çalışma saatleri ile bu durumu suistimal etmemeleri gerekir.
Ayrılan insanlar yerine, yenileri alınmayarak, diğerleri üzerinde iş yükü oluşturulması da, tükenmişlik hissiyatını arttırmaktadır.
Liderlik bu dönemde çok daha ön plana çıkıyor. Geleneksel yöneticiler artık demode olmuş durumda.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde, orta direk kavramı bulunmaktadır. Gelişmiş ekonomilerde, gelir dağılımı daha çok normal dağılım gösterir ve toplumun önemli bir bölümü orta direk olarak adlandırılır. Orta-üst olarak beyaz yakalı olarak adlandırdığımız kesimler, artık alt ve ortaya doğru ilerliyor.
Gelir adaletsizliğinin olduğu ekonomilerde, bir grup çok iyi gelir elde ederek, poisson dağılımında düşük ortalama varyans grafiği gibi davranıyor. Küçük bir zengin azınlık dışında, herkesin fakirleştiği bir ekonomi.
Pandemi ile birlikte, istihdamın daha devam etmesi için, bazen devletler bunu bilinçli bir strateji olarakta uygulamaya koydular.
Sonuç olarak ekonomik kriz ve pandemi beyaz yakalılar enflasyon karşısında yenilmiş bir alım gücü kadar, çalışana yüklenen ekstra yükler ile tükenmişlik hissiyatı yaratılıyor. İnsanlar üzerinden organizasyonlar kriz ile mücadale etmeye çalışıyor.
Korku, tükenmişlik, alım gücünün azalması, ansiyete ve VUCA dünyasında geleceğe yönelik belirsizlik kontrol kayıplarına sebep oluyor. Güven hissi ortadan kayboluyor. Liderlerin psikolojik güven oluşturma konusunda daha çok çalışmaları gerekiyor.
Beyaz yakalılarda işçi olduklarının farkına vardılar. Bilgi işçileri artık, sınıfsal eşitsizlikleri sorguluyor ve sistemi eleştiriyor. Çünkü onlar tükenmişlik içerisinde bir alt sınıfa inmiş durumdalar.
Artık beyaz yakaların yurt dışına kaçış planında genci yaşlısı yok. Dezavantajlı durumlarından dolayı yaşlısı daha düşük oranda hareket edebiliyor.
Ekstra mesailer, tükenmişlik hissi, zamların emflasyon karşısında erimesi, yeni arayışlara itiyor. Artık yeteneklerin elde tutulması da zorlaşıyor.
Organizasyonlarda hayatta kalma modunda bu konuları derin şekilde düşünemiyor. Kısa vadeli önlemler almaya çalışıyor.
Ekonomik zorluklar içerisinde, pasif agresif bir öfke içerisinde olan çalışanların, duygusal ihtiyaçlarının karşılanması zorlaşıyor. Çalışan devir oranının artması ile birlikte, unvanlar ile ilgili enflasyonist bir ortam oluşuyor. Artık herkesin direktör, yönetici, genel müdür yardımcısı olduğu, uzmanın olmadığı bir organizasyona gidiyoruz.
Çevik organizasyonlarda olmaması gereken, hiyerarşik organizasyonlar ile motive edilmeye çalışılan topluluklar pramiti daha da yukarı doğru zorluyorlar.
Uzman oldığu bilinen kişiler müdür olarak işe alındığında da, insan yönetiminde başarısız, EQ’su düşük yöneticiler, liderler insanları yönetmede daha da başarısız hale dönüşüyor.
Şirketler artık para veremeyince, yüksek ünvanlar ile işe alım yapmaya başlıyor. Direktörlerin, kıdemli çalışan haline geldiği bir dünyada değer yaratmayı konuşuyoruz.