Varlığın gücü
Hepimiz Allah’ın bir lütfu olarak, benzersiz ve eşsiz yaratıldık.
Dünya’ya bir amaç için geldik, hiçbir şey tesadüf değil.
Hayat yolculuğumuz, bu amacı ortaya çıkartıyor. Bazen dürtüler, bazen inançlar, bazen de vicdanlar yolculuğa eşlik ediyor.
Herkesin bir iç enerjisi var ve enerji hayat için her şey. Enerjini düşüren, enerjini emen şeylerde senin bir sınavın haline dönüşebiliyor.
İnsanoğlu’nun iç gücü, varlık olmasının gücü gerçekten eşsiz. Ancak insanı yönetmek isteyen sistemler bu gücü kontrol altında tutmaya, kendi amaçları için onu yönlendirmeye çalışıyor.
Kendimize doğru yolculuğa çıktığımız, içimizdeki gücü ve iç sesimizi keşfediyoruz.
İnsanoğlu var olduğundan beri, hep güç ile sınandı. Güçlü olma inanç sistemi oturtularak, putlara taptı, güce taptı, paraya taptı ve tapmaya devam edecek. Putlaştırmaya da.
Kendi elleri ile inanç sistemleri ile yarattıklara ve putlaştırdıklarına tapmak, onun doğasında ve anlam arayışında var.
İnanç sistemleri putlaştırarak, güç merkezlerini ortaya çıkardı. Güçlünün güçsüzü ezdiği ve lokmasını ağzından aldığı sistemlere inanıldı. Çıkarlar her şeyin önüne geçti.
Bu güç mücadelesi de Dünya’daki savaşlar yaşattı. Dünya’da bu güç savaşı oldukta, bu durum böyle devam edecek. Hayat bayram olsa diye, romantik bir yazar olamayacağım. Ancak kabul etmek, etmemenin sizin iç gücünüz olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Sanal değerlerimiz ve inanç sistemlerimiz üzerinde çıkarttığımız savaşları sorgulamanızı istiyorum.
“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar”. Güç kullanmak her zaman insanları zehirledi ve ortamları toksit hale dönüştürdü.
Temiz niyetler ile başlayan başlangıçlar, cehennemde son buldu. “Cehenneme giden yolların taşları, iyi niyet taşları ile döşeli” demişler.
Herkes kendi cehennemine odun taşıyor.
İster sanayi, ister tarım devrimlerinin hepsinden insan eliyle yaratılan ve putlaştırılan sistemler çürüdü ve yozlaşarak ortadan kayboldu.
Çünkü vicdanı her zaman unutuyoruz. Zaman içerisinde vicdanlar sızlar ve değişimin ateşi olurlar. İnsanların vicdanı ve iç gücü, bu güç sömürüsüne karşı çıkar.
Derebeylerden kaçan zanaatkarlar kasabaları oluşturdu. Güç onları kontrol almak için, sanayi devrimini buldu. Onların ellerine makinelerini verdi zanaatlerini ellerinden aldı. Bugün sanayi devriminden kaçan bilgi işçileri, tekno kasabalara, teknokentlere sığınıyor. Orada kendi girişim ve startuplarını yapılandırıyor. Ancak güç yine iş başında onların da makinelerini verip, onları yeniden köleleştiriyor. Amazon web services, Microsoft Azure, Google Cloud onların yeni araçları ve güçlerini kontrol etme çabası değil midir?
Kıvılcım bir anda ateşlendiği zaman, sistemler değişmek durumunda kalırlar. 1929'da başlayan ve 1930'ların ortalarında tam anlamıyla kendisini hissettiren buhran’ın arkasından, insanlar nasıl tekrardan iyileşmek istediler ise, bu iyileşme periyodu yine yaşanacaktır.
Geçen hafta sonu Avrupa yine gelir adaletsizliğine ve sömürüye hayır dedi.
Gelir adaletsizliği ve iklim değişikliği Dünya’mızın iki büyük problemi haline geldi. Her ikisi de insanoğlu’nun egosunun ürünü.
Güçler bir havuç uzatıp, güçlerini koruma çabasına girecek olsalar da, sistematik olarak bu problemleri çözmedikçe, daha güzel bir Dünya’yı yaratmak mümkün olmayacak. İnsan eliyle kurulan sistemler yine yozlaşacak ve yine acılar yaşarak, düzlüğe çıkabileceğiz.
Böyle olmuyor mu her yolculuk, öncelikle kabul etmek ile başlıyor. Sonrasında çabalama, umutsuzluk durumunda depresyona giriyor insan ve o karanlıkta bir anda aydınlığa çıkıyor. Gecenin en karanlık anı, günün aydınlanacağı zaman olduğunu bilerek, umutlarını yitirmiyor insan.
İşte kamil insan yolculuğunda da, o karanlıktan ya deli ya dahi olarak çıkıyorsunuz. Dahi iseniz, sınavınız devam ediyor ve bir sonraki sınava giriyorsunuz. Sınavı veremezseniz, tekrardan sınavınız oluyor ve başa dönüyorsunuz. Deli olarak çıkıyorsanız da, artık affediliyorsunuz. Size bir şey işlemiyor. Dahi ile Deli’lerin arasındaki çizgi, bilgeliktir.
İnsan eliyle kurulan tüm sistemler, makam, mevki, para hırsları ile tekrardan yozlaştırılacak. İnsanın dürtüleri ve egoları kontrol edilerek, tekrardan köleleştirilecek. Böylece geniş kitleler yönetilebiliyor. Onları özgürleştirmek ile köleleştirmek arasındaki çizgi de vicdandır.
Özgürleştirebilmek için, öncelikle vicdanların rahat etmesi ve adaletin sağlanması gerekir.
Denge bozulduğunda hiçbir şey doğru çalışmıyor. İşbirliği olmuyor ve kollektif bilinç ortaya konulamıyor.
Paydaş olunduğunda, takım olunduğunda, kollektif bilinçlerimiz her şeyin üstesinden gelebiliyor.
İşte içinizdeki gücü keşfettiğinizde, kollektif bilincin gücü keşfettiğinizde, değişimi başlatıp, özgürleşebilirsiniz.
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!” diyor Sevgili Atatürk.